Kapat
Türkçe English
Whatsapp

Doxa - Paradoxa Erkut Sezgin


 

HETERONOMİK YAZIMIN DOKUSUNDA DOXA’DAN PARA-DOXA’’YA BÜKÜLEN YOLDA TARİHSEL OLARAK BELİRLENMİŞ KENDİLİK SANISINI ÇÖZEN IŞIMANIN HEM AŞKIN HEM İÇKİN KENDİLİĞİNE DAİR                                                                  

                          

''Take away the paradox from the philosopher, all you are left is the professor.'' 

Kierkegaard

 

Şiir hakiki anlamında hep para-doxa’ya dokunan bir söz dokusunu dikişler. Söz burada dikişlediği ve dikişlendiği dokunun içinden oto-hetero afektif bir sarsılmanın fay kırılması boyunca  kişinin kendi benlik merkezi dışında, kendi ötekiliğiyle ilişkisinin açığa çıktığı bir “açık alan” dokunumuyla temasını dokundurur. Paradoxal dokunum da budur. Yazınsalın dokusu, dilin araç sonuç amaçlı temsiller, modellemelerin kullanımları ve kullanım teknikleriyle biz en gerçek, en bilimsel, en somut, en hakiki görünen dünyanın temsili yüzünün örtüsünü yırtan, fay yırtığı, kırılmaları yaratan dikişlenmelerin dolayımından, Ötekiliğin dokunumuyla dokunmakta. Ve bu dokunum, dilin temsil araçlarıyla konuşmaya, yazmaya, okumaya alışmış benliği;  ben merkezinin temsil araçlarıyla dünyayı okumaya, kullanmaya, yaşamaya alışmış benliği hep ürkütür gibidir. Bu nedenle Ötekiliğin dokunuşuyla yazımın, sanatın dokunuşu, para-doxaldır; reel sanısını aşar; sürrealdir; insana kendi sanı yapılanmasını aşmanın olanaklarıyla dokunur ama, karşılık vereni az, düşmanı; dünyanın gerçeklerine acılarına yabancılaşma olarak eleştireni çoktur. Ama öte yandan, o acıları doğuran, sonsuzca üremesine neden olan kendindeki hastalığı tarihsel olarak üreten kendilik sanılarını çözmesinin imkanı da bu dokunuşa karşılık veren duyarlığın insanda doğmasına, ışımasına bağlı.  Kimliğini; benlik inanışlarını; o benliklerin, öznelliklerin değer inanışlarının değerin hakiki değerine dokunmasının imkânı bu dokunumun ışımasından zekâsının pay almasına; herkesin kendiliğinde onları birbirine bağlayan hayatın ortak dokusuna dokunmayı öğrenmesine bağlı.   Benlik, öznellik kimlik, kendilik sanılarının yapılanmasının ve tarihsel hastalığı üreten temsil dilinin araç sonuç üretim ve tüketim döngüsüne örülen anlatıların, kurguların ürettiği sanı ve inanış sistemlerinin tarihsel döngüsünden çözmesi, hakiki anlamda ruhun özgürleşmesinin  anahtarı, insana tarihin her döneminde bu farkındalığa kendini açmanın imkanlarını sunmakta. Ne ki bu kaynakları anahtar olarak kullanacak, hakiki değerlerine düşünsel karşılık verecek insanlar nerede?  Ya da bu insanların sadece araç sonuç alma amaçlı bilim teknik eğitiminin uzmanları olarak yetişmesi nasıl bir sonuç doğurmakta?  İnsanların dinsel inanış sistemlerinin dogmalarının ürettiği tarihsel hastalıktan ve barbarlaşmadan çıkmaları, araç sonuç amaçlı metodolojileri kullanmakta uzman olarak yetişmeleriyle olası mıdır?!  Yani felsefesiz; yada “felsefe”si, eğitimde teknisyen uzman yetiştirmeyi bellemiş bir eğitim endüstrisinin teknisyenleri ve iş gördüğü  eğitim kurumlarının elinde insan ruhu  “ruh eğitimi” adına,  içinden çıkılmaz bir sanı yapılanmasının labirentinin sonsuzca bükümlenen yollarında,  nasıl eğilip, büküle bütün hayatı canlandıran, bütün canlılığı eş anlı devindiren hayatın kutsallığına yabancı bir kendilik, benlik yapılanmasının, bilgi ve bilim öğrenimi adına  deformasyonuna uğratılabilir?    

Heidegger’in farklı betimlemelerle hep tematize etmeye çalıştığı, “lichtung”, adsız, “özne” “nesne” adlandırmalarıyla   sarsılmayla sarsılır, büyülenir.   

 

Felsefe hakiki anlamında para-doxaldır. Yani sanı (doxa) yapılanması içinde düşünen ben merkezinin bilgi inanışlarının aksiyomatik doğruluk kesinlik temellerini saydamlaştıran  para-doxal bir farkındalığa  dokuna-yazan; arketipik olayın tekilliğini (singularité)oto-hetero afektif dokunumla dolayımlayan yazınsal bir düşünme, sorgulama etkinliği. Bu nedenle para-doxal farkındalık olarak felsefi bilgi, özne-nesne bölünmesi içinde dünya ufkunu dilin araç sonuç amaçlı yapılanmış temsil araçlarıyla okuyan insana, bu okumaya zemin, imkan olan olayları farketme yoluyla, özne-nesne bölünmesine uğramış benliğinin sanı yapılanmasının dışına çöze-ilerlemenin;  anlam farklarının dilde adlandırma temsilleriyle bölünmüş  öznellik nesnellik deneyimine dair inanış/sanı yapılanmasının ötesine: para-doxal farkındalığa (trans-ascendence) ilerlemenin imkanını sunuyor.  Fakat bu imkanın sunduğu farkındalık bilgisi, okuduğunu gerçekliği gördüğü, gözlemlediği, deneyimlediği  sanısı içinde yorumlayan insanı,  sorgulama yoluna çıkarmadan, sanılarını yapılandıran olayları tanımaksızın felsefe öğretileri, anlatıları, malumatı  olarak aktarılabilir öğretilebilir türden bir bilgi değil. 

Öte yandan para-doxal farkındalık son derece hayati bir bilgi, bir armağan olmakla birlikte, sanı yapılanmasının tutukluluğu altında kalmış zihnin düşünme ve bilgilenme alışkanlıklarıyla yapılanmış olan düşünmeye, çelişik, akla ve algılanan gerçekliğe aykırı düşünceler olarak görünür. Yani bir farkındalık olarak ifade edilen anlamı henüz kapalı olarak.  Çünkü  temsil araçlarıyla temsil edilen anlam farklarını bir öz farkı gibi deneyimlediği, gözlemlediği sanısı ile yapılanmış ben merkezinin bellek ve imgelem tepkileriyle karşıtlık içinde, bu tepkilerin araç sonuç amaçlı temsil araçları ve kullanımlarıyla içine hapsolduğu  dünya ufkunu okuma alışkanlıklarının, bir okuma/görme fenomeni (seeing as: Ördek mi-Tavşan mı?!) olarak yapılandığının bile farkında olmayan düşünme alışkanlıklarıyla karşıtlık içinde.

İmlem farklarının bağlantılı dokusunda anlam farklarının araç sonuç amaçlı  temsil edilmesiyle bellek ve imgelem tepkilerinin de temsil edilen anlam farklarına gösterilen beklenti ve çağrışımlarla birlikte yapılanması sonucu “zihin” dediğimiz merkezin  bellek ve imgelem çağrışımlarını kullanan düşünme, konuşma alışkanlıkları ortaya çıkıyor.  Temsil araçlarının bellek alışkanlıklarına dayalı kullanımlarının öğrenilmesi ile  zihin merkezli düşünmenin bellek ve imgelem çağrışımlarını nesnel gerçeklikle karıştıran gösterim ve bu gösterimlere eşlik eden adın nesnesinin ne’liğini, temsil edilen anlam farkının kendiliğini, doğruluğunu, kesinliğini deneyimleyen, adını koyan ben merkezli öznellik-nesnellik sanıları (doxa) yapılanıyor.  Doxastic sanı yapılanmasının kişi için saydamlaşması, araç sonuç amaçlı anlamı temsil eden adın kullanımının  imlem farklarının bağlantılı  olarak öğrenildiği olay örüntüsü (konfigürasyon bağlamı) içinden oto-hetero afektif iz sürümüne karşılık vermeye bağlı.  Bu iz sürümünün imkanlarını Wittgenstein düşünce denemeleri ile değişik imlem bağlantılı kombinezonlar kurarak oto-hetero afektif olarak denememize ve farkına varmamıza bir imkan olarak sunmakta. “Başkasının dişinde” diş ağrısını anlamlı olarak deneyimlemek ve göstermek normal dilin kuralları içinde saçma ve düşünülemez bir olarak kalırken; kurduğu imlem bağlantılı kombinezon içinde ifade fenomeninin (arke-tipik fenomen) olarak tezahürünün ve kurulan kombinezonu dolayımlamasının  oto-hetero afektif iz sürümü,  kendi iç veya dış  duyumlarından bellek alışkanlıklarıyla sözetmeye alışmış “ben” merkezinin arkasında kendisi için karanlık ve geçirgen olmayan arketipik bağlantısal olayı saydamlaştırmakta. Saydamlaşma,  dilde anlam farklarının adlandırma ve betimlemelerle temsiline imkan (possibility)  olan olayın tezahür bağlamını saydamlaştırırken, ben merkezinin gösterim ve bellek alışkanlıklarının araç sonuç amaçlı kurallaşmalarını ve yapılanmasını da saydamlaştırmakta.  

Fenomenolojik Saydamlaşma, dilin temsil araçları adlandırma ve betimlemelerle, figürler ve formlarla temsil edilen anlam farklarını bellek ve imgelem çağrışımlarıyla gösterdiğine inanan, deneyimlediğine inanan zihnin, anlam farklarının bağlantılı öğrenilmesine esas olan olayları bağlantılı olarak tanımasına bağlı. Bu tanımanın da etkinlik kazanması bütün canlılığı devindiren, bu nedenle kimliksiz, ya da kimlikler ve kendilikler olarak temsil edilen anlam farklarının kökendeki bağlantısallığını dikişleyen, oto-hetero afektif duyarlığın uyanışına bağlı. Bu uyanış ve bellek ve imgelem tepkileriyle zihni yapılandıran bağlantısal olaya dokunma, temas anlamında. Temas,  imlem farklarının bütün canlılığa dokunan bağlantılı tezahürüne oto-hetero afektif  dokunum içinden temas.  Anlam farklarının araç sonuç amaçlı kullanımlar için dış bağlantılı figürler, formlar, adlandırma ve betimlemeler ile kurallaşması ile temsil araçlarının kurallarını, tekniklerini öğrenme sonucu zihnin bellek ve imgelem beklenti ve çağrışımlarıyla içine girdiği sanı yapılanmasının iz sürümü ancak bu oto-hetero afektif temasın uyanışı içinden saydamlaşmakta.

                                                          *                          *

 

Sanat yapıtı adını verdiğimiz dokular, dokuya aracı olan malzemesine göre, boya, çizgi olarak “resim”, “harfler, kelimeler olarak “yazı”, sesler olarak “müzik” vs. olarak sınıflandırdığımız dokular hep bu dokunumu dokunduran dolayımlar, kurgular olarak oto-hetero affektif bir canlanma ve dokunum üzerinden üzerimizde etkiler bırakır. Ne ki, aslına, hakikatine dair düşünmek yerine, bunu felsefeciye bırakmak eğilimi içinde yapıtın hakikat değeri, bu değerin değer aldığı asli dokunumu da duyarlığımızda derinlik kazanmadan geçer. Bıraktığı etkiyi yeniden yaşamak için o etkiyi yaratacak yeni ürünler aramaya, bulmaya ve tüketmeye yöneliriz. Böylece, artık oto-hetero afektif dokunumun hetero, Öteki, Başka olan asli dokunumu değil, bellek ve imgelemde iz, tat bırakmış örnekler, kriterlerimiz, paradigma işlevinde örneklerimiz olarak estetik-etik duyarlığımızı belirler. Oto-hetero afektif farkındalık değil, yerini bellekte iz/tad bırakmış örneklerin imgelem çağrışımlarıyla düşünen, imgeleyen, konuşan, yazan çizen benlik, sanı merkezi öznellik yapılanması yine egemenliğini kurar.  Hetero bir bağlantı olan hayatla olan kimlik merkezsiz olan bağımız, kronolojik bellek çağrışımlarıyla temsil araçlarının imgelerine ve çağrıştırdığı anlamlara tepki veren bellek beklentili öğrenilmiş sonuçları, öğrenmeye esas olan imlem bağlantılı dokusundan soyut, kendi anlamlarının asli/öz temsilcisi sanma karıştırmasını doğurmakta.  Anlam farklarının birbirinin anlamına bağlantı içinde anlam ifade eden ve dış bağlantılı bir adlandırmayla araç sonuç amaçlı kullanımlar için sembolle, işaretlerle temsil edilen kural dizgesi içinde araç kullanımından sonuç elde etmeye yapılanan yolları fark edilmeden kaldığı zaman! O zaman insan, bağlantılı olarak konuşmayı, dinlemeyi, yazmayı okumayı öğrendiği olayın hayati dokusuna dokunmadan, farkında olmadan kalmakta.  O zaman da, değer inanışlarının değer aldığı zemin sadece içinde yetişilen dilin normlarının, konvansiyonlarının, ideolojisinin beslediği duygu ve heyecanları etik ve estetik değerler olarak beslemekte. Ve insan, kendisi bu yapıların belirlediği benlik psikolojisinin san yapılanmasının izini hayatın asli kaynağına; Heraklitus’un herşeyin Sözü’ takiben, onun konfigürasyon bağlamına bağlı olarak dilde adlandırma ve betimlemelerle temsil edildiği bağlama süren bir düşünme etkinliğine geçemeden, salt tarihsel kültürel normların, kuralların, konvansiyonların örüntülediği bir benlik olarak kaderine mahkum olmakta. Öte yandan, konvansiyonel tarihsel kültürün farklı değer inanışlarının hakiki değer tartısının olanağı, farklılıkların evrensel birliğine dokunan, bağlantılanan konvansiyonlar, normlar, kurallarla, bağlantısını yitirmiş değer ve inanış pratiklerinin farkına varmakla kendi olanağını insana sunmakta.   

 

Duygulanımları, heyecanları yoğunlaşan  oto-afektif bir  kullanma, heyecanları yoğunlaştırma; heyecanı yoğunlaştırarak tatmini yoğunlaştırma amaçlı  psikolojik bir mekanizmayı kullanmayı güçlendirir. Bu mekanizmanın gelişmesi onun araçlarını,  fetişlerini, mazoşist, sado mazoşist tekniklerini, üretimini endüstrisini ve pazarını da geliştirir. Gelişmeyen sadece ruhsal ya da tinsel derinleşme, oto-hetero afektif farkındalık ve ondan doğan hayattaki herşeyin bağlantısal hayatiyetine yabancılık: Barbarism par excellence!   

 

Yazan: Erkut Sezgin

 

  


Butik Global © 2024 | Bu site RGS Yazılım® E-ticaret Yazılımı ile hazırlanmıştır

Mail Destek